
Buğulanmış camın ardındaki yağmura bakıyorum gecenin bir yarısında.
Büyüyen bedenime rağmen içimdeki çocuk ağlıyor susturamıyorum.
Yanyana geldikçe daha uzak ,birlikteyken daha kimsesizsin diyor bana.Aziz nesin mısraları geliyor aklıma.
Bir ağrı sızım sızım yeri belirsiz
Acılar tütüyor bacamızdan
Görünmeyen taş duvarlar örmüşüz,
duvar olduk kendimize kendimiz.
Ne yana dönsek kendimize çarparız.
Şu an her şeyden ayrı,herkesten uzak,sebepsiz yalnızlıklarımda bir yudumluk nefeslerden mahrumum ben.Seni sensiz yaşamamalıydım 17 yaşın saflığında ve ıslanmamalıydı pembe yanaklarım haksız sağanaklarla.Hayallerime pusu kurup aklımı tuzaklara düşürmemeliydin.Sevinçlerime inat gidişlerin vardı, kırılırdı küçük yüreğimde melek kanatlarım.Sen ellerle demlenirken ben çay içmezdim Yıldız gibi.Karar verdim seni kendimden mahrum bırakmaya.Kıyısına gideceğim en sakin denizlerin.Yarım ve yalnız kalan her gecenin her sabahın sayısını sileceğim.Perişan kırgın hayallerimi düştüğü yerden tek tek toplayacağım inatla ,ısrarla, senin bilmediğin umudumla.Kalbim ateş, gözlerim kıvılcımdan yorgun,öfkemi kusup yürüyeceğim buğulanmış camın ardındaki yağmura.Bir varmış bir yokmuş,hem az hem çokmuş.Ne yaşamış ne de yaşamamış...
Sus be çocuk ! Al şekerlemelerini,leblebi tozlarını,gül şuruplarını eline otur yanıma.Bak benimle birlikte yağmur altında sessiz denizlere, yıka ruhunu kokulu beyaz sabunlarla incinmden incitmeden olsun bitsin....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder